13 Eylül 2023 Çarşamba

 ...Unutulmasın ki Olympos'taki ve yeryüzündeki bütün tanrılar, titanlar ve insanlar hepimiz doğanın ve aşkın çocuklarıyız. Evet, aynı karında yattığım kardeşlerim ve benden doğanlar da benim gibidir. Tek farkla: Ben bütün tanrısal

kudreti kendimde toplarım, ötekiler ise sadece birkaçını. Misal, aklın ve sanatın tanrısı Apollon ile kardeşi sezginin
ve sanatın tanrısı Dionysos böyledir. Evet ikisi de sanatın tanrısıdır. Ama Apollon düşleri aklıyla yorumlar, görüneni sanata dönüştürür; Dionysos ise ilhamını gizemden alır,
tekinsiz olanın peşindedir. Apollon ışıl ışıldır, her düşünceyi, her duyguyu aydınlatır. Dionysos karanlıklarda gezinmeyi
sever, düşüncenin arka bahçelerinde saklanır, duyguların en mahremini yaşar, günahın ne kadar lezzetli olduğunu söylemekten çekinmez. Çünkü Dionysos, çocuklarımın en
tuhafı, en asi olanı, en uyumsuzudur. O kadar cüretkardır ki, şerrimden korkmasa, tanrılara ve tanrıçalara sağlıklı içeceğimiz nektar yerine aklı karıştıran, yüreği kışkırtan, bedeni
azdıran şarabı sunar...
.....Semele dedi ki; "Ey bulutları devşiren Zeus, ey yeryüzünün ve gökyüzünün en kudretli erkeği, ey biricik sevgilim, neden tanrı
olarak görünmüyorsun bana?"
Bunun olamayacağını anlatmaya çalışsam da bir türlü ikna olmadı saf sevgilim. Daha da kötüsü beni de inandırdı hülyalarına. Tanrı da olsan, aşk deyince akıl işe yaramıyordu
işte. Üstelik isteklerini yerine getireceğime dair söz vermiştim Semele'ye. Ve sonunda dayanamayıp ısrarlarına bütün
görkemimle çıktım karşısına. Ama bir tavuskuşu değildim ki ben, tüylerimin renkleriyle dişimin aklını başından alayım,
bir tanrıydım. Tanrıların en güçlüsü, en korkutucusu. Böyle olunca gökler gürlemeye, şimşekler çakmaya, yıldırımlar yağmaya başladı. Zavallı sevgilim Semele daha ne olduğunu anlayamadan avuçlarımdan kayan bir yıldırımın çarpmasıyla gözümün önünde can verdi. Güzel Semele ölmüştü ama hiç değilse doğmamış çocuğumu kurtarmak istedim. Dionysos'u annesinin rahminden alıp baldırıma gömdüm. Hızla Olympos'a yükseldim. Bebek baldırımda büyüdü,
gelişti, hazır oldu. Vakti gelince de dünyaya gözlerini açtı. Onu ağabeyi Hermes'e teslim ettim ki, Hera'nın gazabından korusun. Verdiğim vazifeyi layıkıyla yaptı benim sadık evladım Hermes. Ve küçük kardeşi Dionysos'u doğanın yaratıkları Nympheler'e verdi. Nympheler, küçük oğluma
kendi çocukları gibi baktılar; beslediler, korudular eğittiler. Böylece Dionysos doğanın gizemlerini, mucizelerini ve karanlık marif etlerini öğrendi. Fakat başına kara bir bulut gibi çöreklenen bir bela vardı. Benim kıskanç karım Hera. Olympos'un kraliçesi bu beklenmedik çocuğun peşini asla bırakmadı. Belki Dionysos ölümlü bir kahraman olarak kalsaydı, şeytan karım, bu kanlı
nefreti sürdürmeyecekti. Ne var ki Dionysos, Semele gibi bir ölümlünün rahminde döllenmesine rağmen, benden doğmuş ve bir tanrıya dönüşmüştü. Yani Semele'yi öldürüp bana acı çektirmek için hazırladığı kanlı entrika, sonunda Hera'yı vurmuştu. Bu durum Olympos'un sahibesini daha
da öfkelendirmiş, Dionysos'u yok etmek için titanları göndermişti. Alçak titanlar, büyülü bir ayna ile evladımı bir koruluğa
çektiler. O ıssızlıkta küçücük çocuğu acımasızca parçalara ayırdılar, kalbini de bir kovukta sakladılar. Bu vahşeti haber aldığımda çok geçti, elbette katillerine hak ettikleri cezayı verdim. Zeus'un oğluna dokunmakla ne kadar büyük bir hata yaptıklarını onlara öğrettim. Gökyüzünün ateşiyle hepsini diri diri yaktım. Ama oğlumun bedeni ortada yoktu. Ne yapacağım diye dövünürken, toprak anamız Gaia hem bana hem torununa acıdı. Ve oğlumun kalbinin konulduğu kovuğun yerini söyledi. Akıllı kızım Athena derhal küçük
kardeşinin kalbini buldu, öteki parçalarıyla birleştirdi, böylece Dionysos yeniden yaşamaya başladı. Bu üçüncü doğuşuydu oğlumun. İlki Semele'nin rahminden, ikincisi benim baldırımdan, üçüncüsü de kendi
kalbinden. O nedenledir ki, Dionysos, her zaman akıldan çok yüreğe yakındır, mantıktan çok gönülle alakalıdır, iradeden çok isteğe bağlıdır.
Ama kindar karım, elbette kanlı amacından vazgeçmeyecekti. Onun gazabından korumak için Dionysos'u sonsuz denizlerin ötesine yolladım, yeryüzünün çatısı karlı dağların gerisine. Ve hiçbir Olymposlunun görmediği yerleri gördü Dionysos. Doğayı zaten çocukluğundan biliyordu, toprak, ağaçlar, bitkiler, vahşi hayvanlar arasında büyümüştü, şimdi de insanların arasına girmişti işte. Bir tanrı gibi değil, ölümlülere benzeyen sıradan biri olarak yaşamaya başladı. Aptal insanlar ilk başta anlamadılar onun kutsal bir
varlık olduğunu, fakat hadlerini aştıklarında Dionysos, babasının oğlu olduğunu gösterdi. Saygısızlıklarının bedelini canlarıyla ödetti onlara. Ama aynı zamanda sevdi insanları, tıpkı benim sevdiğim gibi. Zorluklara katlanmaları için üzüm asmasını armağan etti onlara ve şarabı. Çünkü ölümlüler için dünyanın katlanılmaz bir yer olduğunu biliyordu, acılar içinde yaşamamalarını, sürekli sıkıntı içinde kıvranmamalarını, günlerini sadece dert çekerek geçirmemelerini istiyordu. Ve onlara dedi ki:
"Şarap için ey insanlar! Şarap için ve aklınızdan sıyrılın, tanrı, kral, baba, hepsini boş verin, yasaklara kulak asmayın,
yüreğinizin ve bedeninizin sesini dinleyin, kendiniz olun, kendiniz gibi yaşayın. Şarap için ey insanlar, ne tanrılardan korkun ne kendinize acıyın, aşk, şiir, müzik, dans sizi bekliyor. Şarap için, dans ederek, şarkı söyleyerek, sevişerek doğaya dönün ... "
...Böylece eğlenmenin yeni bir halini keşfettiler, evet Dionysos onlara tıpkı asma dalı gibi, tıpkı asmanın üzümü, üzümün suyu gibi tiyatroyu da armağan etti. Hem
eğlensinler, hem öğrensinler, hem birlikte gülsünler diye. Ve Dionysos'a inananlar daha da derinden bağlandı bu esrik tanrıya.
Ama herkes aynı coşkuyla karşılamadı benim aykırı evladımın alışılmadık fikirlerini. Başta iblis yürekli Hera olmak üzere kimi tanrıça ve tanrılar, tahtı sallanan krallar, zorba
kocalar, sevgisiz babalar öldüresiye nefret ettiler ondan. Öfke duydular, lanetler yağdırdılar, sürdüler, yok etmek
istediler ama hiçbir zaman yılmadı benim isyankar oğlum. Çünkü o da babası gibi inatçıydı, kararlıydı, gözü pekti. Ölümlüler arasında geçirdiği yıllar; ihanetler, tuzaklar,
kumpaslar onu olgunlaştırdı. Tanrısal yetenekleri, yarattığı mucizeler, hem ölümlülerin, hem ölümsüzlerin takdirini
topladı. Ve bileğinin gücüyle Olympos'taki tanrıların arasında yer almaya hak kazandı. Ve ben bu esrik, bu gizemli, bu haylaz evladımı en az öteki çocuklarım kadar sevdim. Ve ona her baktığımda kendimden, öteki tanrılardan ve ölümlülerden bir parça gördüm. Çünkü Dionysos, dünyanın kutsal bir yansıması olan Olympos'ta tanrılara, titanlara ve insanlara hayatın öteki yüzünü gösteriyordu. Çünkü o, üç kez doğandı; çünkü o, ölümü üç kez yenendi; çünkü o,
ölümsüzlüğü hak edendi...."...Kayıp Tanrılar Ülkesi-Ahmet Ümit

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder