30 Ekim 2012 Salı




AYLARA GÖRE TÜKETİLMESİ GEREKEN BESİNLER, 
ALIŞVERİŞ LİSTENİZİ BUNA GÖRE YAPABİLİRSİNİZ!
EKİM
Balık: Palamut, lüfer, istavrit, barbunya, kılıç, mercan, sardalye, torik.
Sebze: Mantar, fındık, ceviz, ıspanak, yerelması, pırasa, lahana, kıvırcık salata, kırmızı turp, karnabahar, havuç.

Meyve: Armut, ceviz, üzüm,elma, greyfurt, mandalina, muz.

Bu ay sofranızdan eksik etmeyin:
Ekim ayında omega-3 içerikli cevizin tam zamanı. Cevizi bu aylarda bol bol tüketin. Ayrıca mantarlı nefisyemekler pişirebilirsiniz. Mantar, balık, et ve sebzelere çok yakışır. Mantarı ızgarada üzerine peynir serperek pişirip kahvaltıda da yiyebilirsiniz.

KASIM
Balık: Mezgit, ringa

Sebze: Balkabağı, kabak, lahana, kereviz, pırasa, yeralması, havuç, ıspanak, karnabahar, pazı.
Meyve: Ceviz, kestane, üzüm, elma,muz, mandalina, nar, armut, kivi, greyfurt, Trabzon hurması.

Bu ay sofranızdan eksik etmeyin:
Kasım ayında balkabağından bol bol yararlanın. Çorbası, tatlısı ve pastası ile nefis lezzetler hazırlayabilirsiniz. Balkabağını ayrıca etli sebze yemeklerine de ilave edebilirsiniz. İçerdiği bol betakaroten sayesinde kansere karşı etkili bir sebze.



 İSTANBUL'UN İLÇELERİ, SEMTLERİ


Çatalca, Tepecik, Hadımköy...hala İstanbul'da mı buralar?
Büyükçekmece,Selimpaşa, Kumburgaz, Silivri,  vb....onlar sanıyorum Tekirdağ'a verilecek:P

Küçükçekmece, Avcılar: konserve misali tıkıştırılmış...
Beylikdüzü, Güneşli: tarla, kırlık, çayırlık olarak hatırlıyorum, şehir olarak düşünemiyorum:)
Bahçeşehir, Başakşehir....eh işte zorlama...
Sultanbeyli/Samandıra/Taşdelen/Çavuşbaşı...Allah'ın unuttuğu yerler....Sultanbeyli'nin bir meydanı varmış eyvah eyvah dediydi bir amca..çok beğeniyo:P...yazık...:/
Çekmeköy/Dudullu/Ümraniye: Korku Tüneli...

Şile:yoz tatil...
Sultangazi:ilk kez duydum, bir yerle karışıyo sanki ama?:P
Merter: araya sıkışmış...
Ataköy: en son inşaat bitmemişti kaç parça oldu onu da kazılarda çıkaracaklar ileride Truva gibi...9-10-11....??
Gaziosmanpaşa.(öf çok uzun adı),
Bağcılar, Sefaköy kendilerini İstanbul'da sanırlar falan...
Esenler/Bayrampaşa: Korku Tüneli Avrupa
Kağıthane, Alibeyköy;çukurda...
Kemerburgaz, Göktürk, Uskumruköy, Zekeriyaköy: Ormanı delip içinde yaşamak...Maslak eklendi bir de onlara:P

Adalar: Haftasonları batacak diye korktuğum...yurdum insanının içine s..mak için yeniden keşfi...
Kartal/Yakacık: "kartal köprüsünde indirir misiniz?/bana hatırlat!...
Pendik-Kurtköy: giderek uzaklaşmak...
Üsküdar: daha önce neydi ki şimdi ne?Kız Kulesi olmasa yanmış bitmiş...Fethi Paşa Korusu diye bir yer var...simsiyah giysili insanlar gezio falan...sıkıcı, boğucu, muhafazakar, Salacak'ta maganda nefesi...pef...
Tuzla: çıktık artık İzmit'deyiz...

Kadıköy: giderek gereksiz kalabalık...aman sakın ha...
Moda: biraz nefes, sevimli sayfiye yeri...ama Ali Baba'nın önündeki kuyruk çok yapmacık, görmemişlik...
Ataşehir: aa değişti oranın adı duymadınız mı: Ağaoğlu oldu ya..aaaa!:p
Beşiktaş: Hala İstanbul ruhu olarak kalmayı başarmış evet şirindir bak...Balkan Lokantası'na uğrayın...
Ortaköy/Arnavutköy/Bebek/Emirgan/Yeniköy/İstinye/Tarabya: sosyete, varyete, kendini gösterme, sahilde gezi ve kahvaltı bölgesi...görmeyenin hatırı kaldığı yerler...Bu arada bir Arnavutköy daha varmış gerçeği..sahildeki çakmasıymış..yerini bilmiyorum:P
Sarıyer/Kilyos/Beykoz: İstanbul'daki Karadenizliler'in Bölgeleri..:P...yalansa yalan de...:P
Fatih: İran-Afganistan temsilcisi

Eminönü/Sirkeci/Sultanahmet: Tarihi yarım ada..orası olmasa gezmeye gelmez turist falan gibisinden...
Maltepe: kendini sanır Bostancı...ÖÖff...
İdealtepe: Herry Outlet....
Topkapı/Cevizli/Zeytinburnu: tramvayla gitmeyi biliyorum evet...
Çağlayan: Allah düşürmesin...içine başka şehir kurdular da...
Esenyurt: bu da nerden çıktı?
Şişli/Harbiye/Nişantaşı: buralar da olmasa bir olayı olmaz sanırsam şehrin...
Beyoğlu/Taksim: Kozmopolitan, metropolitan, akla hayale gelmeyen her şey demek buralar...
Cihangir:Çok özel ve tüzel bir semttir kendisi, yere göğe koyamayız yani...
Eyüp, Balat, Fener: Kültür Turları
Ayaspaşa, Gümüşsuyu: yaşanabilir İstanbul dokusu:)
Kuzguncuk, Beylerbeyi,Çengelköy, Kanlıca, Anadolu Hisarı, Kavacık...buralarda evin varsa evet hem İstanbul'dasın hem de sevimli bir mahallen var:)

OOOOfffffffff say say bitmio bre....devam edebilirsiniz valla bu kadar:)







8 Ekim 2012 Pazartesi


 SONBAHAR'DAN KIŞ'A GEÇERKEN SAĞLIKLI BESLENME TÜYOLARI:

 1- Sabah kahvaltısına salata mı?
     1 salatalık, 1 kırmızı biber, 1 tutam maydanoz, 1 tutam dereotu, 1 tutam taze nane, bir kaç tane zeytin, küp kesilmiş herhangi bir peynir, ceviz, bir tutam keten tohumu, az biraz zeytinyağı ekle, doğra, karıştır...kahvaltındır kendisi...

2- Bağırsaklarım çalışsın:
    3er tane kuru incir, kuru erik, kuru kayısı (güneşte kurumuş), bir çay kaşığı keten tohumu bir tatlı kaşığı zeytinyağı...kuru meyveleri bir bardak suda kaynatıyoruz..sonra tüm malzemeyi blendırdan geçiriyoruz. reçel kıvamında oluyor, her sabah bir tatlı kaşığı+üzerine bir bardak su...
    ya da 2-3 tane taze incir ye üzerine bir bardak su...
    ya da küp kesilmiş bir armut+biraz ceviz+bir tatlı kaşığı bal karıştır kaşıkla bakalım neler oluyor:)

3-Çantamızda küçük kilitli poşetlerde badem, fındık, ceviz, kuru erik bulunduruyoruz, acıkınca hüpletiyoruz...Cevizin tam zamanı...

4-Bol bol yoğurt yiyoruz ama mümkünse ennn doğalından...hatta ev yoğurdu...

5-Armut, muz, elma ve mandalina zamanı hem de tam zamanı...

6-Palamutun en yağlı olduğu ay Ekim...yakalayın...

7-Atıştırmalıklar: 1-Kepekli lavaş alıyoruz (organikleri de var) kare ya da üçgen kesiyoruz, bir kapta göz kararı zeytinyağı, kimyon, nane, kekik karabiber, kırmızıbiber,tuz,varsa biberiye vb. baharatları lavaşlara ekliyoruz her tarafına bulaşacak şekilde karıştırıyoruz.(çok yağlı olmayacak)...fırın tepsisine yayıyoruz fazla üst üste gelmesin...fırında kıtır olana kadar pişiriyoruz...200derecede 20 dk.da falan oluyor...herkesin fırını kendine:)

8-Atıştırmalıklar: 2-Kaşar peynirini kare, üçgen vb. kesiyoruz, üzerlerine kahve serpiyoruz bildiğin Türk kahvesi, sonra da kaşığın ucuyla bal gezdiriyoruz...kıtır ekmeklerle ya da galetayla ya da tek başına...bir dene konuşalım:).....(byrefikabirgül)

9-Her gün mutlaka bir fincan yeşilçay...poşet değil yalnız baya zahmet edip aktardan alınacak,içine karanfil atılacak...:)ööle seveceksin çünkü 2 fincan olacak:)

10-TATLI: Çooook kolay ve de lezzetli...(bu çok bilinen bir laf evet ama yap ye sonra sööle):)

  Limon Kreması: 2limon, 2 yumurta sarısı, 1 bardak toz şeker, 100gr.tereyağı, 1 kaşık nişasta
  Limonların kabuklarını rendeliyoruz, sularını sıkıyoruz, şekeri ve yumurta sarılarını ekliyoruz, çırpıyoruz,nişastayı da ekleyip muhallebi kıvamı alana kadar karıştırarak pişiriyoruz...Bu kremayı 2-4 hafta buzdolabında saklayabiliyoruz tüm pasta, tart ve tatlılara kullanabiliriz...

   Tatlı için: 1 paket yulaflı bisküvi(burçak vb...)+herhangi bir meyve(özellikle yaz meyveleri favorim çilek, ahududu,şeftali vb.. bombadır)+1 paket labne peyniri+2kaşık pudra şekeri+bir fincan süt

Bisküviyi rondada ya da kırarak ezerek inceltiyoruz unlu bir hale gelecek. Küçük sufle kaplarına, Fincanlara ve ya bardaklara olabilir paylaştırıyoruz. Üzerine hazırladığımız limon kremasından birer kaşık koyup fincanı/bardağı sallayarak yayıyoruz...labne peyniri, süt ve pudra şekerini çırparak krema kıvamına getiriyoruz.Bunu da kaşıkla paylaştırıyoruz kaplara...3 kat oldu...
seçtiğimiz meyveyi eziyoruz püre kıvamına getiriyoruz (ekşiliğine göre pudra şekeri ile tatlandırabiliriz)en üste de meyve püresinden paylaştırıp haydi buzdolabına bir kaç saat soğusun...afiyet olsun:)

Not: bu tatlının değişik hali de şöyle yeni denedim evdeki malzemeye göre: (limon kreması yok)
 mesela labneli karışıma elma rendeledim...üzerine muz dilimledim ve de tarçın serptim...kış meyveli oldu:)
 
   
   

30 Eylül 2012 Pazar


 Bana göre izlenmesi gereken filmler:50 tane benden
(üçlemeler/dörtlemeler hariç yalnız o zaman 50yi geçer:)...:P

1-Bu yıl nihayet tüm zamanların en iyi filmi seçilen VERTİGO/Alfred Hitchcock
2-The FALL/Tharsem SINGH
3-IMMORTALS/Tharsem SINGH
4-CHOCOLAT/Lasse HALLSTRÖM
4-PERFUME:The story of murderer/Tom TYKWER
5-The ISLAND/Michael BAY
6-AVATAR/James CAMERON
7-ULAK/Çağan IRMAK
8-The BIRDS/Alfred Hitchcock
9-The PIANIST/Roman POLANSKI
10-Shawshank Redemption(Esaretin Bedeli)/Frank Darabont

11- V-for Vendetta/James Mc Teigue
12-Fight Club/David Fincher
13-The Matrix I-II-III / Wachowski Brothers
14-Lord of the RingsI-II-III/Peter Jackson
15-Forrest Gump/Robert Zemeckis
16-Amelié/Jean-Pierre Jeunet
17-The Artist-Michael Hazanavicius
18-Mine Vaganti/Ferzan Özpetek
19-Titanic/James Cameron
20-Prince of Persia: The Sands of Time

21-Clash of the Titans/Louis Leterrier

22-Wrath of the Titans/Jonathan Liebesman
23-Underground/Emir Kusturica
24-Fargo/Joel Coen
25-Mediterraneo/Gabriele Salvatores
26-Inception/Christopher Nolan
27-Leon/Luc Besson
28-Memento/Christopher Nolan
29-American History X/Tony Caye
30-Modern Times/Charlie Chaplin

31-Slumdag Millionere/Danny Boyle

32-Prestige/Christopher Nolan
33-Gladiator/Ridley Scott
34-The Green Mile/Frank Darabont
35-The Devil's Advocate/Taylor Hackford
36-Pirates of Carabian 1-2-3-4/Jerry Bruckheimer
37-The Others/Alejandro Amenabar
38-Truman Show/Peter Weir
39-Spartacus/Stanley Cubrick
40-Artificial Intelligence/Steven Spielberg/(fikir:Stanley Cubrick)

41-Ice Age-1-2-3-4/20th Century Fox

42-Up/Disney-Pixar
43-Finding Nemo-Disney-Pixar
44-Avengers/Joss Whedon
45-Persepolis/Vincent Paronnaud-Marjane Satrapi
46-Robin Hood/Ridley Scott
47-Robin Hood/Kevin Reynolds
48-The Hunger Games-Gary Ross(kitaplarını okuduysan ancak!)
49-The Schindler's List/Steven Spielberg
50-Rain Man/Barry Levinson





 "Bu topraklar dedelerimizden miras kaldı, onları çocuklarımızdan ödünç aldık."

"Washington'daki büyük başkan topraklarımız satın almak istediğini bildiren bir haber yollamış. Dostluktan söz etmiş büyük başkan...Ama biz sizin bizim dostluğumuza ihtiyacınız olmadığını biliriz.
Biz onun istediğini düşüneceğiz, zira eğer satmaya razı olmazsak, belki o zaman da beyaz adam tüfeğiyle gelecek ve bizim topraklarımızı zorla alacaktır. 
Gökyüzünü nasıl satın alabilirsiniz? Ya da satabilirsiniz? Ya toprağın sıcaklığını?
Havanın taze kokusuna, suyun pırıltısına, sahip olmayan biri onu nasıl satabilir?
Kutsaldır bu topraklar benim ve milletim için...
Yağmur sonrası ışıldayan her çam yaprağı,
Denizi kucaklayan kumsallar,
Karanlık ormanların koynundaki sis,
Vızıldayan her böcek,
Bu dünyanın her bir parçası milletim için kutsaldır. Ve bilin ki: Kızılderili adamın anıları ağaçların özsuyunda saklıdır.

Beyazların ölüleri, yıldızların altından geçmek için uzaklara giderken doğdukları toprakları unuturlar. Fakat bizim ölülerimiz bu büyülü dünyayı hiçbir zaman unutmazlar.

Çünkü toprak bizim anamızdır.Biz bu toprakların bir parçasıyız. Onlar da bizden birer parçadırlar.O güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir,Geyik, at ve büyük kartal  da erkek kardeşlerimiz...


Yüksek kayalıklar, yeşil çayırlar, 

ılık sıcak vücutlarıyla taylar ve insanlar,

Hepsi bizim ailemizdir.

Washington’daki büyük başkan bizden topraklarımızı istediği  zaman bütün bunları da istiyor.

O bizden çok şey istiyor.

Büyük başkan bize bir yer vereceğini ve bizim orada rahatça yaşayabileceğimizi haber veriyor.O bizim babamız, biz de onun çocukları olacakmışız!Büyük ruh milletimizi sever, fakat kızılderili çocuklarını terk etti.


Şimdi size makinalar yolluyor sizin için büyük köyler yapacak.

Ve, beklenmedik yağmurlar sonrası ırmaklar nasıl Yataklarından taşarlarsa siz de çok geçmeden bu Toprakları dolduracak, her tarafa taşacaksınız.Bizler yetim kaldık...

Bileseniz ki...

Derelerin ve ırmakların içinden gerçekten pırıldayan Sular, yalnızca bu değildir.

Atalarımızın kanlarıdır onlar Size bu toprakları sattığımız zaman, bilesiniz ki onlar kutsaldır. 

Sizin çocuklarınız da öğrenmelidir onların kutsal olduklarını,Ve .... göllerin berrak sularında oynaşan her yansının,Benim milletime ait masalları, hikayeleri anlatmakta olduklarını...

Benim atalarımın sesleridir sularda şakırdayan sesler,

Bunları hatırınızda tutun ve çocuklarımıza öğretin,Esirgemeyin iyiliğinizi ırmaklardan ve diğer kardeşlerimizden.

Babalarının mezarını geride bırakır beyaz adam,Onu elde ettikten sonra ilerilere gider.


Toprak onun kardeşi değil düşmanıdır.Babalarının mezarlarını ve çocuklarının doğum hakkını çabucak unutur.Annesi olan toprak ve kardeşi olan gökyüzü, satılacak,Talan edilecek şeylerdir onun için,Ya da  koyunlar, parıldayan inciler gibi satın alınacak...


O toprağı çocuklarından çalar ve gene ilgilenmez.

Açlığın, dünyayı sarsacak beyaz adam Ve ardında çölden başka bir şey kalmayacak! 

Beyazların şehirlerinde sessizlik yoktur.Oralarda ilkbahar yapraklarının sesini, uçuşan böceklerin Vızıltılarını işitemezsiniz.

Gürültü, patırtı kulaklarımızda uğuldar.Kuşların ötüşünü, su başında kurbağaların bağrışlarını İşitemezsen bu dünyada ne kalır ki?


Kızılderili adam vahşidir, sizin şehirlerinizi anlamaz.


O, bir gölün üstünden geçen rüzgarın mülayım gürültüsünü sever.

Öğleyin yağan yağmurun temizliği, taze çam Yapraklarının ağırlaştırdığı rüzgar kokusundan hoşlanır.

Kızıl adam için hava kıymetlidir; çünkü hayvan, ağaç ve insan, hepsi aynı solunumdan pay alır.


Beyaz adam teneffüs ettiği havanın farkından değilmiş sanki,Birkaç gün önce ölen bir insanın kötü kokuları duymayışı gibi....


Eğer topraklarımızı size satarsak, onu mübarek bir şey olarak değerlendirmeli, çayır çiçeklerinin üzerinden geçen rüzgarın, onun kokusuyla nasıl tatlı koktuğunu duymalısınız.


Topraklarımızı satma konusunda daha düşüneceğiz.Eğer buna karar verirsek bir şartımız olacak;Beyaz adam topraklarımızdaki hayvanlara kardeşleri gibi muamele etmelidir.Ben bir vahşiyim ve başka türlüsünü anlayamam.


Demir at (lokomatif), öldürüp çürümeye bıraktığınız,binlerce  Buffalo’dan nasıl daha kıymetli  olabilir?

Hayvanlar insanları bıraksa,İnsanlar ruhlarının yalnızlığından ölmez mi?Hayvanların başına gelen, oğullarının da başına gelecektir.


Toprağın başına gelen, oğullarının da başına gelecektir.Toprak bizim anamızdır.İnsanlar toprağa tükürürlerse kendi yüzlerine tükürmüş olurlar.


Toprak insana değil, insan toprağa aittir.İnsan hayat dokusunun içindeki bir liftir sadece...”Beyaz adam neyi satın almak istiyor?Gökyüzü ve toprakların sıcaklığını mı?Koşan antilopların çabukluğu mu?


Biz  kağıt parçasını imzalayıp verdiğimiz için her şeyi yapabileceğini mi zanneder beyaz adam?


Havanın taze kokusuna, suyun pırıltısına sahip değilsek,bunu nasıl satabiliriz size?Son buffalo da öldüğünde onları yeniden geriye satın alabilir misiniz?


Beyaz adam geçici bir iktidardadır ve o kendisini bütün dünyanın kendisine ait olduğu, Tanrı sanmaktadır.Bir insan annesine sahip olabilir mi?Günlerimizin geri kalan kısmını nerede geçireceğimiz  önemli değil.


Çocuklarımızın babalarını gururları kırılmış ve yenilmiş gördüler.Savaşçılarımız utandırıldılar, yenilgiden sonra günleri miskince geçirdiler. Vücutlarını tatlı yemekler ve kuvvetli içkilerle zehirlediler.


Birkaç kış ömrümüzün kaldığı bu topraklarda yakında matemimizi tutacak bir tek kişi bile kalmayacak ana niye ağlayayım?İnsanlar denizdeki dalgalar gibi gelip geçerler.


Biz gidiyoruz ama beyaz adamın da bir gün keşfedeceği şeyi şimdiden biliyoruz.Bizim Tanrımız da aynı Tanrıdır.


Sizler belki bizim topraklarımıza sahip olduğunuzu düşündüğünüz gibi, Ona da sahip olacağınızı düşünüyorsunuz, fakat buna muktedir olamayacaksınız.O insanların Tanrısıdır, kızılderililerin de,  beyazların da...


Bu topraklar O’nun için kıymetlidir. Onları yaralamak onların yaracısını hor görmek demektir.


Beyazlar  da bir gün bu topraklardan, bu dünyadan gidecektir.  


Belki de bütün ırklardan da çabuk...Yataklarınızı zehirlemeye devam edin!Ve bir gece kendi çöplerinizin içinde boğulacaksınız!


Bütün buffalolar öldürüldükten, bayan atları ehlileştirildikten, ormanların en gizli köşeleri binlerce insanın ağır konuşan tellerle kirletildikten sonra...Bir bakacaksınız ki...


Gökteki kartallar yok olmuş...Hızlı koşan taya ve ava elveda demişsiniz.Bu ne demektir biliyor musunuz?Bu, yaşamın sonu ve sırf daha fazla hayatta kalmanın başlangıcıdır!


Biz, hey şeyden önce her insanın isteği gibi yaşama hakkını tanır ve sayarız.


Eğer teklifinizi kabul edersek bu sadece yeni toprakları güvenlik altına almak için olacaktır.


Belki orada kısa günlerimizi kendi alıştığımız şekilde geçirebileceğiz.


Son kızılderili bu dünyadan gittiği ve onun hatırası,Yalnız bur bulutun sonsuz çayırların üzerindeki gölgesi olarak kaldığı zaman, babalarımızın ruhu bu kıyılarda ve ormanlarda yaşamaya devam edecektir. 


Çünkü onlar bu toprakları seviyorlardı.Yeni doğan bir çocuğun annesinin kalbinin atışını sevdiği gibi...


Size bu toprakları sattığımız zaman, siz de onları bizim sevdiğimiz gibi seviniz,


Onlarla bizim ilgilendiğimiz gibi ilgileniniz.Onları bugün bulduğumuz gibi hatırlayınız.


Ve bütün kuvvetinizle, ruhunuzla ve kalbinizle onları çocuklarınız için koruyunuz.


Ve Tanrı’nın hepimizi sevdiği gibi siz de onları seviniz..."


Kızılderili Reisi Seattle/1853........A.B.D. Başkanı Franklin Pierca'ya yazdığı mektup.

 2895 YIL ÖNCESİNİN BAYRAMI

Milattan 900 yıl önce insanlar bir tapınağa aşağıdaki yazıyı asarak okurlar ve bayramlarını kutlarlardı.
İşte yazı:

"Gürültü ve patırtının ortasında sükunetle dolaş;sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma. Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış.

Sana bir kötülük yapıldığında...Verebileceğin en iyi karşılık...Unutmak olsun...Bağışla ve unut...Ama kimseye teslim olma...

İçten ol, telaşsız, kısa ve açık seçik konuş. Başkalarına kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları, çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır.

Yalnız planlarının değil, başarılarının da tadını çıkar. Ne kadar küçük olursa olsun...İşinle ilgilen...Hayattaki dayanağın odur. Seveceğin bir iş seçersen yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın...İşini öyle seveceksin ki başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın!

Olduğun gibi görün...Ve göründüğün gibi ol!...Sevmediğin zaman...Sever gibi yapma...Çevrene önerilerde bulun...Ama hükmetme...

İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz...Ve unutma ki insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri bir kumsaldaki kum tanecikleri değildir.

Asla burun kıvırma sakın...O çöl ortasındaki yemyeşil bahçedir...O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.

Kaybetmeyi...ahlaksız kazanınca tercih et...
Birincisinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.

Yılların geçmesine öfkelenme...
Gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe...Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme.

Rüzgarın yönünü değiştiremiyorsan...yelkenlerini rüzgara göre ayarla...

Çünkü dünya karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir.

Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki evreni yargılamak imkansızdır. Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol...

Doğduğun zamanları hatırlar mısın?...Sen ağlarken herkes sevinçle gülüyordu...Öyle bir ömür geçir ki...Herkes ağlasın sen öldüğünde... Sabırlı, sevecen, erdemli ol...Önünde sonunda bütün servetin sensin...Görmeye çalış ki bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekanıdır."

Xsentos İ.Ö. 9.yy



 GERÇEK BURÇ YORUMLARI

 KOÇ: Ego tatminine en çok ihtiyaç duyan burç işte. Bay ukala ya da bayan buz. En önde olacağım diye yapmayacağın yoktur. Yatakta, aşkta, işte, güçte en bencil burçtur. Karşısındakini kırdığını da en anlamayan burç. Kolay kolay da beğenmez. asla af dilemez. Onlara kalsa dünyada herkes aptal, bi kendisi akıllı! Millete öğütler verir, ukalalık taslar. Önüne yemek koysan beğenmez. allah düşmanların başına vermesin!

BOĞA: Hımbıl şey n'olcak! Kafası her şeye kolay kolay basmaz. Ağırkanlıdır. Biraz da mankafadır. Harekete geçmesi için arkasından hep birilerinin itmesi gerekir. Bir söyleneni bir kerede asla anlayamaz, 10 kere tekrarlamak gerekir!

İKİZLER: Uzak durmakta fayda var. İki yüzlü, riyakar, yalancı. Çenesi de öyle düşüktür ki, esir aldı mı yanarsın. Ayrıca çoğu şizofrenin de ikizler burcundan çıktığı söyleniyor, bilemiycem artık!

YENGEÇ: Yengeçler sempatik ve başkalarının problemleriyle ilgilenir görünmeye çalışan, son derece yapmacık tiplerdir. Ama biz bu sahte şirinlik numaralarını yemeyiz. Tembeldir, bi iş yapıcam diye aklı çıkar. Saftır da biraz. Sahtedir ve kolay kandırılır, yani salak! Bu arada akıl hastanelerindekilerin yüzde 90'ının yengeç burcu olduğu söyleniyor. Yengeçler haberiniz ola....

ASLAN: Evet küçük aslancık, sen kendini dünyanın zirvesindeki kusursuz insan sanmaya devam et, ohooooo millet senle ne dalga geçiyo da haberin yok! Eleştiriye hiç gelemeyen, kendini beğenmiş zavallı aslan parçası, sen en iyisi kendini bir odaya kapat ve hayatının geri kalanını aynada oranı buranı seyrederek geçir bakalım...

BAŞAK: Ayrıntılar arasında kaybolur. Hayatı ayrıntı. Bir de titizdir ki yarar insanı. Hastalıktan ödü patlar. Düzenli, tertipli olacak diye rahat batar. Ama onun her tarafı didik didik kontrol etme huyundan millete cinnet geçirmektedir aynı zamanda. Dili de acayip sivridir. Soğuk, ruhsuz tipin tekidir.

TERAZİ: Çok pis sanatçı ruhludur. O nedenle de apayrı saçma sapan bir boyutta yaşar. Böyle aklı bir karış havada gezen adamın iş bulması da pek muhtemel değil, ömrünün sonuna kadar aylak aylak gezer. Güzel olacağım diye kendini yırtar. Bir haltı beceremez. Dengesizin tekidir.

AKREP: Adı üstünde akrep gibi sokar adamı. İçten pazarlıklı, kıskanç, ahlak anlayışı sıfır! Kıskançlık krizlerine girer. Aşkta, yatakta, işte, ilişkilerde hayvansıdır. Duygusuzun tekidir. Çoğu akrebin eninde sonunda korkunç bir cinayete kurban gittiği de duyulmuştur.

YAY: Her şeyin iyi tarafını gören şen şakrak bir tiptir. Yeteneksizliğini de başka türlü örtemez. Şahsiyetsizdir. İşsiz güçsüz insanlar bu burçtan çıkar. Aptal da denebilir. İşi gücü aylak aylak gezmektir. Çoğu yay burcu zaten alkoliktir. Zaten seni adam yerine koyup bu kadar yazanda kabahat!...

OĞLAK: En duygusuz burçtur. Duvar gibidir. Tepkisizdir. Aşırı maddiyatçıdır. Cimridir. Tutucudur ve risk almaktan kaçar. Böyle bir dünyada ne diye yer işgal eder ki? Şöyle bir etrafa bakınca, hangi kayda değer insanın oğlak burcundan çıktığı görülmüştür ki?...

KOVA: Güya çok atak biridir, bir şeyi elde etmek için her türlü yalanı söyler, ama yalanı bile beceremez. Menfaatçilerin menfaatçisidir. Kendini beğenmiştir. İnsanların arkasından çok konuşur. Dedikoducudur. Çıkarı için yapmayacağı şey yoktur. Ne diye sinirleniyosun ki? Doğruları söyleyince kabahat oluyo di mi?

BALIK: Balık işte adı üstünde eşittir alık! Salaaaan tekidir, vur kafasına al ekmeğini ağzından! Maaşallah hayal gücü pek gelişmiştir. Sürekli birilerinin peşinde olduğunu düşüne düşüne kafayı yeme raddesine gelen balık çoktur. Söyleyecek pek bir şey yok, çünkü cibiliyetsiz ve en zeka yoksunu burç balıktır!

(internet gönderisi)

1 Eylül 2012 Cumartesi


 Hasan Eniştem'in öğrencilerinin notları yazılı kağıtları vs. arasından çıkan bir şiiri paylaşıyorum:

KRAVAT

Öğretmenim,
Ben Zincir Köyü'nden Haşim Ağa'nın oğlu Yaşar,
Kırk üç yıl geçti aradan
Verdiğin kravat eskidi
Karımın sandığında güveler yedi
Gelecek dediğin uygarlık hala gelmedi.
Öğretmenim,
Köyümüze yol, traktör, çeşit çeşit partiler geldi,
Uygarlık gelmedi.
Bugünkü gibi aklımda
Bu kravat köyümüze uygarlık getirecektir demiştin
Kırk üç yıl bekledik.
Dediğin uygarlık gelmedi.
Türk Bayrağı dışında bütün bayraklar,
Sakallı sarıklı örtülü başlar
Cumhuriyet'e Atatürk'e atılan taşlar,
Hepsi hepsi geldi,
Yalnız senin dediğin uygarlık gelmedi.
Öğretmenim,
Bir kırk üç yıl daha bekleyemeyiz.
Yollarımız ayrı düştü ayrı,
Ya kendin gel
Ya da bir kravat daha gönder.
Dayanacak, katlanacak kalmadı gari....

 İsmail DÜNDAR

26 Ağustos 2012 Pazar



 ANNEMİN TATİLİ


Ön görüşme: (Bürge, Annem, Ben)

Ben: Kesinlikle hamur işi istemiyorum, mantı, makarna, börek, çörek, gözleme, pide vb..yapılmayacak...herkes istediği saatte yesin!self servis yapalım sofra kurmayalım!(buna uyduk bak yalan olmasın!)
not: okey aldı, onaylandı..


(gün aşırı ya da herrr gün!)

 Sütçü geldi süt alalım.
 Karpuz var mı karpuz alalım./köye gidip alayım ben.
 Teyzen mantı makarna yapmış öğlen oradayız!
 Ezel keçi ayağı(kızarmış hamur parçaları) yapmış çaya çağırıyo!
 Ekmek var mı ekmek alalım/köye gidip alayım ben.
 Yoğurdumuz yok, yumurtamız yok migros'a gitmem lazım.
 Teyzenler mekik kızartmış kahvaltı için biri gidip alsın!/ya da enişten mekik(lokma) getirdi kahvaltıya!
 Gülgünler gelecek mantı yapalım.
 Teyzenler yoldan gelecek kabak böreği yapıvereyim.
 Remzi gelecek mantı makarna yapalım.
 Yufka aldım öğlene gözleme yapıcam.
 Ezel de seviyor kabak böreği yapalım.
 Kahveyi nerede içiyoruz?
 Meyve aldım yiyin.
 Çekirdek çitleyelim.
 Kavun mu keselim, karpuz mu?
 Biber aldım zeytinyağlı dolma yapacağız!(2 tur yapıldı)
 Hadi İsen Dondurma servisi yap!
Üzüm yıkayayım mı?
 Zeytinyağlı fasulye var öğlen onu yiycez başka da bir şey yok!(en az üç çeşit vardır ona sıra gelmez!)
 Öğlenden kalan yemekleri yiycez akşama yemek yok!(akşam ekstradan makarna pilav vs..yaptı bile)
 Bulaşık makinesi kirli mi temiz mi?
 Limonata alalım misafir için!(3 şişe limonata 2 ay yattı dolapta çünkü biz içmeyiz!)..:)
 Kola alalım teyzen sever!
 Sahile inerken üzüm kayısı koydum torbaya onu da alın!
 Maden Suyu var için!
 Acıkmadınız mı hadi yemeğe!..(kahvaltı 11de bitmiştir saat 13 falandır!)
 Ben acıktım valla yiyorum!
 Ya yemeden olur mu ekmeğin arasına bir şey koyup vereyim mi?
----Annneeeeeeeeeeeeeeee!
Tamam ya karışmıyorum herkes ne istiyorsa alıp yesin her şey orada..(yaklaşık her gün söyledi!)..:)
Ben ya da Bürge: Anne bu kek/kurabiye/çörek nereden çıktı? Annem: -Aaaa! çaya boş gidilir mi?
 Teyzen bu öğlen pizza yapmış...
Remziler bugün gelirse sardalya yapalım diyorum ben yoksa kabak böreği!

Bütün yaz ne yediğimizi anlatmak değil derdim, yaz tatilini  doymak ve doyurmaktan ibaret eden annemin muhabbetine ortak olun diye yazdım sevgiler:)

sona annemin bir numaralı özlü sözünü eklemeden geçemem:
"Yoğurt yok ama ayran yapabilirim!"...:)






24 Ağustos 2012 Cuma




Kitap Listesi/Bu yaz okunanlar

Açlık Oyunları 1-2-3

Sonsuz Unutuş-Kadir AYDEMİR

Işıklar Ülkesi-Amin MAALOUF

Gülümseyen Anılar-Hıfzı TOPUZ

Özgürlük Şairi Tevfik Fikret-Hıfzı TOPUZ

Tanrı Kimseyi Duymuyor-Özen YULA

Binbir Gece Masalları

Hala Okumadıysan Okunası Olanlar:

Kürk Mantolu Madonna/Sabahattin Ali

Dağ Çiçeklerim/Sıdıka Avar

Semerkant/Amin Maalouf

Doğu'nun Limanları/Amin Maalouf

Afrikalı Leo/Amin Maalouf

Hıfzı Topuz'un tüm kitapları

Bir Dinazor'un anıları1-2/Mina Urgan

Denemeler/Montaigne

Sofie'nin Dünyası/Jostein Gaarder

Hep Genç Kalacağım/Sabahattin Ali

Bir maniniz yoksa annemler size gelecek/Ayfer Tunç

İhsan Oktay Anar'ın tüm kitapları

Mavi Yolculuk/Azra Erhat

Yıldız İzi/Zeynep Altıok Akatlı

Yalnızlık Kederi/Fazıl Say

Günışığı yayınlarının Çıtır Çıtır Felsefe serisi

Paranın Cinleri/Murathan Mungan

Alamut/Vladamir Bartol

Savaş ve Barış-Tolstoy

Elif Şafak-Aşk

Köy Enstitüleri/Can Dündar
.
.
.
.
(devam edecek...)









ÜŞENDİM; ERTELEDİM; VAZGEÇMEDİM!

Artık gelsin diye baygınlık geçirerek beklediğimiz yaz tatili bitiyor yine,
Ne zaman başladığını unuttuk bile...
Benden blogger olmaz demiştim daha önce,
Ancak aylar sonra yazmaya çalışıyorum, gördüğünüz üzere...(blogger adlı şiirim)

Zoraki okul değişikliği, alışma süreci, ev geçindirme sendromu, piyango gibi seyahatler, bir halta yaramadığı gibi eziyet olan ek iş, yeni arkadaşlıklar, tuhaf ilişkiler vb. derken yaz geldi, tatil başladı.

Öğretmen aile çocuğu olarak her yaz 2-3 ay yaz tatili yapan onu da mutlaka denize sıfır geçiren biri olarak soluğu yazlıkta aldım bu yaz...ne yazık ki ekstra bir tatil ayarlayamadım...sadece annem, yeğenim ve kardeşimle Marmara Adası'na gittik 3 gün..Onda da her nasılsa hafızam silinerek kardeşimin fotoğraf makinesini kaybettim...kabus oldu 3 günlük extra tatil...:(

Doğum günüm, kuzenler, yeğenler, arkadaşlar, akşam çay saatleri (ki ben süt ya da soda içtim:P), dondurma akşamları, sıcaklar(burası normalde çok sıcak olmaz ama bu sefer pes dedirtti vantilatör aldırttı), %80 dalgasız ve temiz deniz, mürefte'ye, şarköy'e gidiş gelişler ve dedikodularla bir yazlık tatilini daha erittik..

Tatil yapamayanlara sabır, hala tatilde olanlara ve gideceklere iyi tatiller, tatil bitip çalışmaya başlayanlara başarılar diliyorum..sevgiler:)








met-üst-2


                                       MEHMET AKİF İLE NEYZEN

       İstiklal Marşı'nın şairi Mehmet Akif Ersoy ile büyük yergi üstadı Neyzen Tevfik'in aralarında tuhaf bir dostluk varmış. Neyzen Tevfik, Mehmet Akif Ersoy'a çok saygı duyar ve her karşılaştıklarında onun elini öpmek, onunla sohbet etmek için can atarmış. Ancak Mehmet Akif Ersoy, Neyzen'in çok içmesine kızdığı için karşılaştıkları meclislerde ona pek yüz vermez, hatta azarlarmış. Bu durum karşısında Neyzen, küçük bir çocuk gibi kenara çekilip ney'ini acılı acılı ağlayarak üflemeye başlarmış. Öte yanda ise Akif de bir eliyle yüzünü Neyzen görmesin diye perdeleyerek için için ağlarmış. İkisinin de hayatları büyük sıkıntılarla geçmiş. Mehmet akif sonra Mısır'a kaçmış, Neyzen Tevfik ise yıllarca kaldırımlarda, hastanelerde, tımarhanelerde sürünmüş. Fakat gelin görün ki; Neyzen Tevfik hayatı boyunca belki de Marmara Denizi kadar içki içtiği halde uzun sayılacak bir ömür sürmüş ve fakat hayatı boyunca ağzına tek damla içki koymayan Mehmet Akif Ersoy, Neyzen'den çok çok önce ve hem de sirozdan ölmüş!!

met-üst/tek kişilik dev dergi

met-üst'ten..


JOHN LENNON, 

TEVFİK FİKRET OKUDU MU ACABA?


-Haluk'un Amentüsü-


Bir yaratıcı güç var ulu ve apak,kutsal ve yüce ona vicdanla inandım.'toprak vatanım, insan ulusum'ancak böyle düşünenin insan olacağına inandım.şeytan da biziz cin de, ne şeytan ne melek var;dünya dönecek cennete insanla, inandım.yaradılışta evrim hep var, hep olmuş, hep olacak;ben buna tevrat'la, incil'le, kuran'la inandım.
'bütün insanlar kardeşi birbirinin', bu bir hayal!
olsun; ben o hayale de bin canla inandım.
kan şiddeti besler, şiddet kanı, bu düşmanlık
kan ateşidir, kanla sönmez, inandım.
kuşkusuz bu öldürülen yaşamı, apaydınlık
bir yeniden doğuş izleyecektir, buna imanla inandım
aklın, o büyük sihirbazın önünde
yok olacak, gerçek dışı ne varsa, inandım.
karanlıklar sönecek, yanacak gerçek ışığı,
patlayan volkan gibi bir anda, inandım
kollar ve boyunlar çözülecek, ezenin yumruğu
şangırtılı zincirlerle bağlanacak, inandım.
bir gün teknik, şu kara toprağı altın yapacak
ne olacaksa bilim gücüyle olacak, inandım.
(tevfik fikret)

IMAGINE

cennetin olmadığını hayal et
eğer denersen bu kolay
altımızda cehennem yok
üstümüzdeyse sadece gökyüzü var
hayal et bütün insanların
bu gün için yaşadığını
hiç ülke olmadığını hayal et
bunu yapmak zor değil
öldürecek ve uğruna ölecek bir şey yok
ve din de yok hayal et
bütün insanların
tüm dünyayı paylaştığını
benim bir hayalperest olduğumu
söyleyebilirsin
ama tek ben değilim
umarım bir gün sen de bize katılırsın
ve dünya yekvücut olarak yaşar.(john lennon)


met-üst/penguen...

25 Mayıs 2012 Cuma


TOP

Top travması var bende:) Büyük, kafama ya da yüzüme çarpabilecek toplarla  ve de grupla oynanan oyunları çocukluğumdan beri hiç sevemedimJ Evet bence garip ama top ile oynanan grup oyunlarına gerçekten kılım, çünkü oynayamam.

Çocukken güya en sevdiğim "İstop"tu onda bile top atarak vuruluyorsun ya yok olmaz bu diyerek vazgeçmiştim. Çünkü dediğim gibi en sinir olduğum şey yüzüme ya da kafama top çarpacak olmasıdır. "Yakan Top" mu "Yakar Top" mu neyse onu da sevmezdim. Ortaokul'da basket topu almıştım elime, kuzen Tolga oynardı:)onu da denedim yok olmadı, basket atmak gayet gereksiz geldi hatta yorucuJ:)O zaman da kafana rahatlıkla top inebilir…Basket maçlarını izliyordum bir ara ama deli gibi. Ankara’dayken maça da gitmiştim.Efes Pilsen-PTT. Efes Pilsen varken: yani Nouma, Ufuk, Tamer ve Larry Richards dönemiJ)En güzel oynayanlar da onlardı zatenJ)

Piknikte ya da sahilde falan voleybol oynarlar ya ona da kılım, ben orta-1’deyken eniştemden matematik dersi alıyordum, onlara giden yolda, bir  sokak arasında sürekli voleybol filesi durur bizden daha büyükler akşam üzerlerinde orada oynarlardı. Ben de oradan geçerken hep stres yaşardım ve de korktuğum oldu o filenin sokağa sarkan ucuna takılıp tam göğsümün üstüne yere kapaklanmış ve nefessiz kalmıştım çünkü kafama top gelmesin diye havaya bakıyordum yürürken!!
Sokak aralarında oynanan futbola ya da voleybola karşıyım ben, hala evin önünde çocuklar oynarlar ve ben geçerken beklerim oyunlarını durdururlar öyle geçerim…
Hatta “filenin sultanları”nın o çok önemli voleybol maçları bile benim ilgimi çekemediJ.

Futbol olayına yan dönüp bakmıyorum bileJ. Eskiden GS’li olduğuma dair iddialar var ancak mutlaka futbolcu klişesi vardır işin içindeJ bir ara Avrupa Şampiyonu falan mı oldu nedir hatırlamam bile, bence bu futbolu sevme çabalarımın olduğu zamanlardıJ Daha sonra baktım babam FBli, kardeşim ööle falan ben de bir ara FBliyim diye takıldım ama yok olmuyor ya takip edemiyorum keyif de alamıyorum. Hatta şu an Lugano var Santos var falan ama neyseJ))sonuçta futbol işte….

Hayatımda baştan sona (90dak.) toplam 3 tane maç izlemişimdir. Böyle hatırlıyorum: Biri stadta canım babamla gitmiştik (Fenerbahçe-Ankaragücü). 1994 Dünya Kupası final:İtalya-Brezilya. Baggio vardı o zaman, Costacurta vardı sonradan faşist olduğunu öğrendim de ondan da vazgeçtim. Görüldüğü üzere topla değil, top oynayanlarla ilgileniyordum daha çokJ
Bir de 2002 Dünya Kupası:Türkiye-G.Kore. O da “çok önemli bir maç” diye lanse edildi de ondan. Bir arkadaşımın evinde toplaşıp izlemiştik.
Bu kadar: yetti de arttı banaJ



Benim sevdiğim toplar 3 tane:

1-Tenis topu:Yine orta okuldayken kuzenler Ezel ve Tolga’nın odalarında önce Ivan Lendl, daha sonra Steffi Graf ve Boris Becker posterleri vardı. Böylece tenis mania başladı bendeJ. Sadece Wimbledon vardı takip ettiğim o da TRT’den…İlk kez taa 97de oynayabilme ders alma şansı bulabildim. Bu da yaşadığın çevredeki imkanlar ya da büyükler tarafından yönlendirmelerle alakalı bence. Çünkü bu ülkede en çok sporla ilgilenmemiz gereken yıllarımızı sınavlara hazırlanarak geçiriyoruz. Daha sonra oynamak için fırsat yaratmaya çalıştım elimden geldiğince ama sağ olsun pahalı bir spor!!Şimdi salonun köşesinde süs olarak duran bir raketim ve yatak odamda yerde kedi gibi duran sarı bir topum varJ

2-Bilardo Topu: Bilardo=Semih Saygıner benim için ama o da albüm yaptı şimdi şarkıcı oldu dağıttı beniJ. Aslında oldukça saygın bir zeka oyunu olan bilardonun masaları,  ne yazık ki içeri bir kadın girdiğinde şaşırılan ve dik dik bakılan  salonlarda bulunuyorJ.
O yüzden herhalde evi büyük olanlar salonlarına bir tane bilardo masası konduruveriyorlarJ.
Çok öğrenmek istediğim ve de birkaç kez dik dik bakanlara aldırmadan oynamaya çalıştığım bilordoyu hala seviyorumJ. İzlemeyi de oynamayı da…

3-Bowling Topu: Sevdiğim en büyük top, kimseye doğru atmıyorsun, lobutları devirmeye çalışıyorsun o kadarJ. Çocukken Fred Çakmaktaş ve Barni Moloztaş koşarak sürdükleri arabalarıyla bowling oynamaya giderlerdi. Onları izlerdikJ. Bence çok eğlenceli bir oyun/spor bowling. Herhalde bu yaşıma kadar en çok oynadığım odurJ)Daha çok karşıma çıktı yaniJ. İstanbul dışında, Antalya, Ankara ve Almanya’da oynadım. Şehirlerdeki kafiyeye bak yalnız, şaka gibiJ)

Keşke eskiden her yerde küçük kasabalarda hatta köylerde bile (Almanya’daki bowling salonu bir köydeydi) saha, kort, eğlence merkezi falan olsaydı da sokak aralarında, sahasında oynanması gereken oyunlar oynanmasaydı, daha profesyonel ortamlarda spor öğretselerdi bize belki de böyle bir sevgisizliğim olmazdı topa ve grup oyunlarına karşı??kim bilir?

İşte bu da benim trajikomik TOP hikayem…




KEDİ

Ben TRT kanalı ile büyüyen kuşaktanımJ. Pazar günleri rutin olarak yapılan şeyler; sabah çizgi filmle kahvaltı, öğlen kovboy filmi sonra da belgeselJ. Küçükken evde kaplan, aslan, leopar vb. yavrusu beslemek isterdimJ. En sevdiğim canlı Koala’dır meselaJ.Penguen, Kanguru, Yunus diye devam edebilirim….:)

Evde evcil hayvanların beslenebileceğini kabul ettim daha sonra ama kedi, köpek beslemek isteğimi dile getirdim mi bilmiyorum. Bir gün ara sokaklardan yani kestirme dediğimiz yoldan annem önde biz arkada, teyzemlere giderken bir evin camında oturmuş dışarıya bakan iki tane kedi yavrusu gördük kardeşimle. Ama ne görmek çıldırdık sanırımJ. Bayıldık, sahibi de sevmemize izin verince nereye gittiğimizi bile unuttuk. Ayrılmak istemiyorduk. Annemin  almamıza izin vereceğinden hiç emin olmadığımdan sormak aklıma bile gelmemişti. Neyse sanırım Bürge sordu “alalım mı noolur ” falan diye ve annem sahibine sordu, derken aldık yavru kediyi adını Bıcır koyduk. Alacalı bir tekir kediJve de dişiJ. Öyle sevinçle ve heyecanla kapıp getirdik ki kediyi dişi mi erkek mi sorgulamadık.

Daha sonra aşıları, kontrolleri yapıldı. Evin düzeni ona göre sağlandı ve de bir kedimiz olduJ. Bıcır eğlenceli bir kediydi, büyüyünce dışarıda gezip gelmeye başladı. Gel zaman git zaman biz onun kısırlaştırılması gereğini unutmuştukJ. Günün birinde yatağımın üzerinde üç yavru doğurdu. Biri maalesef ölüydü. Ama diğer ikisi muhteşemdi. Biri erkek biri dişi hem deJ. Bundan sonra Bıcır’ın bir daha doğurmasına izin verilmedi tabi kiJ. Erkek:Pasti, Dişi:Ponpon olduJ. Pasti benim, Ponpon Bürge’nin olduJ. Bıcır bu arada sokak kedisi olmuştuJ. Bir-iki yıl sonra Pastimiz hiç yanımızdan ayrılmadığı halde yazın tatil yaptığımız yerde, tatilimizin son günü ortadan kayboldu. Her yerde aradık çok üzüldük, hele de annem…Çünkü Pasti’yi diğerlerinden daha çok seviyordu. Ben de öyle ama maalesef kayboldu canım kedimL…Ponpon da çok uzun bir süre anneannemin bahçesinde yaşadı. Yavruları bile olmuştu ama biz artık onunla ilgilenmeyecek kadar  çok büyümüştükL

Ne ben ne de Bürge kedi sevgimizden vazgeçmedik. Ankara’da ilk çalışmaya başladığım yıl bir kedi yavrusu daha edindim. Adı Kahve. O kadar minikti ki babamın ayağının üzerinde uyumuştu bir akşamJ. Fakat o da büyüyünce dışarının kedisi oldu ama hiç alışkın olmadığı için sonu da kötü oldu.

Daha sonraki yıllarda Bürge bir kedi edindi. Adı:Salep. Sarı bir Ankara kedisi. Hayatımda gördüğüm en enteresan erkek kedidir. Aldığında hastalanınca çok zor bir tedavisi de olunca getirip annemle babama bırakmıştı. Tatillerde gittiğimizde görüyorduk. Bir kere doğru düzgün miyavladığını duymadım. Evde pişen et yemeklerinin tümüne karşı ilgisizdi. Sadece gece herkes yattığında mırıl mırıl, miyav miyav, kapıları tırmıklar, kesinlikle uyutmazdı. Sabaha kadar kendisini oyalatır, sabah olunca devrilip uyurdu. Annemle babama çok çektirmişti. Ama onlar şikayet etmeden baktılar onaJ.Yemek varken masanın üzerine asla saldırmazdı, patisini bile koymazdı. Bir de koridorda dolaşırken kendi kendine mırıldanırdı. Tuhaf bir kediydi. Biz hep beraber kalkıp Bürge’nin düğünü için Rize’ye gittiğimiz hafta karşı komşumuzdan rica etmiştik ilgilensin diye. Ancak bir hafta boyunca 24 saat miyavlamış ve en nihayet sesi kısılmıştı. Eve döndüğümüzde meğer bize öyle kızmış ki fırlayıp çıktı bir daha da dönmedi.

Son olarak Beyaz. Bir arkadaşımızın ricası üzerine Ataşehir’e taşındığımda almıştım yanıma. Siyahtı sadece göğsü beyazdıJ. Sadece iki yıl kalabildi yanımda sonra onu da başka bir aileye verdim. Çünkü artık kedi tüyünden rahatsız olmaya başlamıştım resmen nezle gibi burnum ve gözlerim yanıp kaşınıyorduL(.

Artık Facebook’taki kedi videolarıyla idare ediyoruz. Kedi sevgisi başka türlü bir şey, bitmez ki!:)

DERGİ

Annemin çocukluğunda her hafta evlerine 6-7 tane dergi alınırmış. Hayat, Ses, Akis, Nokta, Bütün Dünya, Doğan Çocuk,…….gazete…..

Annem ve babam da Nokta ile birlikte Gırgır ve Fırt mizah dergilerini takip ederdi. Ben çocukken de dergilerimiz vardı. Milliyet Çocuk meselaJ. Kardeşimin, şu an oğlunun yaşındayken benim okuldan gelişimi elinde bu dergiyle beklediğini hatırlıyorum. İçindeki “Cimcime” çizgi romanını bana okuta okuta ezberlemişti. Öyle öyle kendi kendine okumayı sökmüştüJ.

Lisedeyken Blue Jean müzik dergisi çıkmıştı, hala var mı bilmiyorum ama annemle almak için fiyatında pazarlık yaptığımı hatırlıyorumJ.Sonra da Hey Girl vb…evde hala bu dergiler ciltli halde dururJ.Ezel ablam Onyedi diye bir dergi okurdu. Onun da cildi bendeJ.

İlkokul, ortaokul ve lisede çoğu haftasonumu  dergilerimi karıştırarak geçirdiğimi biliyorum.

Üniversitede önce Limon, sonra Leman daha sonra da Öküz alırdık. Uzun bir aradan sonra birkaç yıldır Penguen alıyorum ve çok sıkı takip ediyorum. Hatta okulda kıl olduğum birine aramız iyiyken yanlışlıkla okusun diye verdim ve geri alamadım. İşte bundan da nefret ederim. Birine kitap ya da dergi verirsin okusun diye geri vermez ya büyük hastalık!!Aynı şahıs ilk basımlarını yıllarca sakladığım Selçuk Erdem/Unplugged 1-2 ve Ender Özkahraman’ın Orası Öyküleri adlı karikatür albümlerini de yok etti. Hayatımda bilerek kaybettiğim dergi/kitap olarak sanırım en çok onlara yanacağım! Ben herkes okusun da görsün diye paylaşırım, elin anlamazı alır ama haberi yokmuş gibi davranır. Hata bende zaten burada…Neyse…

Daha sonra sinema dergileri almaya başladım, gezi dergileri, yemek dergileri, kadın dergileri, tarih, edebiyat, bilim-teknik vb…hepsinden denedim yaniJ.Milliyet Sanat, NG, Atlas, Sinema, Focus, Popüler Tarih,  en yeni de CNBCE dergiJ. Bir tane alınmamış bunlar, her ay alınmışJ. Bir de aynı anda değil tabi her ay bir ya da iki taneJ. Annemin zamanındaki gibi aynı anda 6-7 tane alacak bütçe nerdeeee?:)

Artık bazı uçak ve otobüs firmalarının da dergileri var, yolda okumak için, onlarda da eğer beğendiğim konu ya da röportaj varsa alır anneme ya da eve götürürüm mutlakaJ.

Dergi takip etmek ve okumak kitap okumak gibi kaliteli ve güzel bir alışkanlık. Bugün internette bile bulamayacağımız bir çok röportajı ya da ilgilendiğimiz konularla ilgili detaylı bilgileri dergilerde bulabiliriz.

Bu yazıyı neden yazdım, çünkü hala evde eski yıllara ait biriktirdiğim  dergiler var. Onları bir türlü atamadığım için en nihayet bir kütüphane projesine bağışlıyorum da ondanJ