29 Ocak 2013 Salı


"...Volta vururken yalnız değilim...
 Bazen Reşit Fuat Baraner, bazen Dr. Hikmet Kıvılcımlı eşlik ediyor bana. Biraz güneş açınca Nazım Hikmet gelip oturuyor avlunun bir köşesine;bahtiyar. Ya da tahta iskemlesini çekmiş altına, Behice Boran'ı görüyorum avlunun bir diğer köşesinde;bacaklarını karnına çekmiş kitap okuyor. Ruhi Su'nun ise türkü söyleyen sesini duyuyorum. aziz nesin koğuşta beslediği tavuğunu çalıp yemesinler diye, avluya hep tavuğuyla çıkıyor. Hasan İzzettin Dinamo ise kedisi Sarman'ın yarasındaki kurtçukları temizliyor güneşin altında. Sabahattin Ali'nin yüzü hep gökyüzünde; belli denizi düşlüyor. Şiir yazıyor. Rıfat Ilgaz bir mahkuma alfabe öğretiyor. Yılmaz Güney cezaevinden yöneteceği filminin senaryosunda son değişiklikleri yapıyor. Can Yücel Adana Cezaevi'nde yazdığı şiirleri okuyor. Kemal Tahir, Orhan Kemal kıdemlilerimiz; ayaklarında tahta takunya var;Bursa Cezaevi hatırası. Atilla İlhan, Enver Gökçe biraz mahçuplar, işkenceye dayanamadıkları için. Dr. Şefik Hüsnü gelince Cibali'nin komünist tütün işçileri saygıyla ayağa kalkıyor. En saygılı olanlar ise maratonun en hızlı yüz metresini koşanlar; Deniz, Hüseyin, Yusuf. En gencimiz Erdal Eren...Ve unutulabilir mi; ilk voltayı Magosa zindanında atan Namık Kemal....
Ne çokuz....
150 yıldır volta atıyoruz bu toprakların cezaevlerinde; adı bazen Magosa zindanı, Bekirağa Bölüğü oluyor, bazen Sultanahmet, Selimiye ya da Metris, Mamak, Diyarbakır cezaevi...

Hepsi daha güzel bir dünyanın kurulacağına inandı. İnadın adı belli oldu. Boyun eğmemenin, başkaldırının sembolüydüler. "Acıyı bal eğlediler." Her türlü baskıya rağmen zarafeti elden yere düşürmediler. Şimdi birlikte volta vururken bana diyorlar ki; "Doğru bildiğini yazmanın, söylemenin adıdır; aydın olmak. Aramıza hoşgeldin" Bundan büyük ödül var mı?"...

SAMİZDAT/Soner YALÇIN