28 Ekim 2010 Perşembe

AYINTAP İZLENİMLERİ


Evet Gaziantep'in adı AYINTAP:)Gittik, gördük, geldik, unutmadan yazmak istedim. Gerçekten çok enteresan bir şehir aynı İstanbul gibi...Öyle Güneydoğu'nun Paris'i falan değil ancak İstanbul'u olabilir.
En güzel yeri Mozaik müzesi: Zeugma antik kentinden çıkarılan mozaikler için uzun uzun yorum yapamam, meraklısına diyorum ki: muhteşemler...sadece müze için bile gidilir Antep'e:)Birçoğu paketlenmiş olan ve koruma altına alınan bölgeden çıkarılacak diğer mozaikler de yeni yapılan görkemli müze binasına taşınıdığında, Zeugma Mozaik Müzesi, Tunus'taki Bardo mozaik müzesinin 1.liğini elinden alacakmış:)Ve de en önemli sembol mozaik olan Çingene Kızı'yla tanıştık:)Kimi arkeologlara göre bir odalık, kimine göre de efemine! kabul edilen Büyük İskender'in kendisi olarak da yorumlanan bu mozaikte gözler sizi takip ediyor aynı Mona Lisa gibi:)Başka geometrik desenler de var resmen 3 boyutlu!Dediğim gibi sadece bu şaheserler için gidilir Antep'e:)

Her taraf HAN ve HAMAM dolu..Ama en çok HAN...Tütün HAN, Kürkçü HAN, Tudyalı HAN ve Bayaz HAN'a gittik. Bir de "Yabancı Damat" dizisindeki Anadolu Evleri Butik Hotel'e:)Bakırcılar Çarşısı, Almacı Çarşısı, Baharatçılar ve Zincirli Bedesten'i gezdik:)Gez incele bitmiyor yalnız başınız dönüyor...:)

Kime Gaziantep'e gidicem desem yemek için İmam Çağdaş'a git dedi ancak 24 sa içeri girmek ne mümkün??Maşallah tıklım tıklım:)Biz de Halil Usta'ya gittik. Bir de baktık duvardaki fotolara ünlülerden yer kalmamış duvarda:)Yani bi biz gitmemişiz o da oldu:P...Küşleme diye bir et yedik başka da bir et yemem herhalde zaten normalde vejeteryan gibi yerim:)

Öğretmen Evi'nde kaldık gayet güzeldi konforu bir çok yere göre iyiydi ancak yan tarafında bulunan oranın ilk Ermeni Kilisesi olan Kendirli Kilisesi'ni yapmışlar yemekhane yani lokanta!!(yemekler güzeldi o ayrı)Ayrıca da üst katta halk oyunları ekibi çalışıyor!!Pöh işte çelişkiler yumağı yazmıştım feysbuka işte biri:(

Neyse ayrıntılara gelirsek Antep fıstığına Şam fıstığı derseniz size satış yapmazlarmış. Artık adı tescillenmiş. Ayrıca Şam'da öyle bir fıstık yetişmezmiş. Eskiden Antep'ten alınan fıstıklar Şam üzerinden İstanbul'a ulaştırıldığından adı öyle kalmış. Toprak bakımından sadece o yörede yetişen fıstığın iki ağacı var: erkek ağaç ve dişi ağaç, erkek ağaç çiçek açarmış, polenleri dişi ağaçlara taşınırmış rüzgarlarla ve döllenebilen dişi ağaçlar kızıl salkımlı meyveler verirmiş, oluşumu gayet zor olan Antep fıstığını pahalı deyip aşağılamayın. Çok özel bir yemiş çünkü bu:)Daha tombulca olan Siirt fıstığı ve İran fıstığının da Antep'e girmesi ve satışı yasakmış!Valla bunları rehber söyledi ben de onun yalancısıyım:))

Yemekler: Gerçekten de tartışmasız en zengin mutfak orda:)Hepsinden yememiz imkansızdı hatta Gözde ilk akşamdan mideyi bozdu ama yine de çook güzel şeyler yedik. Mutfak Müzesi var. Eski bir Antep Evi olan binayı bağışlayan eski Turizm Bakanı Ali İhsan Göğüş'müş yani gazeteci Zeynep Göğüş'ün babası:)Bir sürü yemek tarifi izledim, yapımı çok zor yemekler var,bu müzede de pirinçli börek yedim. Pilavlık bulgurla ince bulgur arasında büyüklükte bulgur çeşidi var ona pirinç diyorlar. İnce bulgur da iki-üç çeşit ona da "simit" deniyor:)Firik pilavı (ki adı frirkik pilavı kaldı) yapmak için ayrı, çiğ köfte için ayrı bulgur var...Çeşit çeşit bulgur:)

Antep Evi demişken aklıma geldi, evler genelde 2 ya da 3 katlı, havara denilen yumuşak kalkerli taştan yapılmış, sarı sarı çok şık görünüyor. En alt katlarında sığınak gibi mağaralar var, buzdolabı+kiler görevi yapan bu bölümlerde bir de kuyular var, işgal zamanında bu kuyular sayesinde evden eve geçilirmiş, yani gizli geçit olarak kullanılırmış.

Görülmesi gereken başka bir müze de kalede: Panaromik Müzede işgal ve kurtuluş yıllarını anlatan kabartmalar ve heykeller var hepsi birbirinden güzel:)

Medusa Cam Müzesi'nde ilk çağlara ait kazılarda ortaya çıkarılan son derece ilginç cam objeler var. Bazı camlarda alacalı renkler vardı sanki boyanmış gibi ancak eski çağlarda ölülerle birlikte eşyaları da gömüldüğü için insan bedeniyle camın oksitlenmesi mi denir artık, çürümesi mi tanımsız bir durum!cam objeler alacalı sedefli gibi renklenmiş?...Müzenin bahçesinde "menengiç kahvesi" içtik. Yabani, aşılanmamış antep fıstığından yapılan kahve çeşidi, sütlü yapıyorlar ve Türk kahvesi gibi servis ediyorlar. İlginç bir tadı var çok da yararlıymış:)

Gelelim Birecik ve Halfeti'ye...İki tur seçeneğimiz vardı: Halep ve Halfeti! Önce Halep'e gidelim demiştik ama oraya varınca ve Halep'in bir alışveriş turu olduğunu öğrenince gereksiz bulduk. Böylece Fırat üzerinde tekne turu ve meşhuur Halfeti'yi ve Savaşan Köyü'nü görmek daha cazip geldi:) Önce Birecik'e gittik. Manzara çok farklı ama güzeldi. Fırat üzerindeki köprü Boğaz Köprüsü yapılmadan önce en uzun köprüymüş:)Kelaynakları görmeye gittik, 11 tane kalınca son anda koruma altına alınan kuşlar şu anda 126 taneler (umarım doğru hatırlıyorumdur). Etobur olan bu kuşların en önemli özelliği: Tek eşli olmalarıymış, bir eş seçiyorlar ve eğer o ölürse başka bir eş aramıyorlarmış. Tam burada rehber "aynı insanlar gibi " dedi. Biz de güldük:)))

Gaziantep'te üç tane ilçe var: Şahinbey(eski antep, kale ve civarı)-Şehit Kamil(daha modern yapıların geniş caddelerin olduğu) ve Oğuzeli(şehir dışında doğru yeni yapıların yükseldiği)

Gazi Muhtar caddesi tarafı yani Şehit Kamil ilçesi geniiş geniş caddeli bulvarlı, lüks oteller, alışveriş merkezleri olan bölgesi:)Saat akşam 21.00 olunca sokaklar boşalıyor bütün işyerleri kapanıyor.

Haa bu arada kongre için gitmiştim değil mi?İşte o da arada bir yerdeydi:))))))))))))))Yok Yok şaka bu kongrelerimiz sayesinde gezip görebiliyoruz bir çok yeri:)Bunun da keyfi paha biçilemez:)Arkadaşlarımı ve meslektaşlarımı görmek, tanışmak, paylaşmak, alandaki yeni araştırma ve uygulamalardan haberdar olmak gibisi var mı?:)

İşte bu da Gaziantep gezimizin özeti olsun:)Fotolar Facebook sayfamda:)....Sevgiler.








12 Ekim 2010 Salı

Sıkıntıdan......

Bugün yağmurlu ve sıkıntılı diye tabir ettiğimiz havadan mı yoksa iş yerindeki karmaşadan mı bilemem -hepsi birikmiş saldırıyor da olabilir-hafta sonu yazarım dediğim notları yazmaya karar verdim...ne de olsa -üşenme/erteleme/vazgeçme- demişiz başlıkta:)
Haftaya bugün yani 19.Ekim akşamı kısmetse Gaziantep'te olacağız Gözde'yle malum yıllık olağan kongremiz başlıyor. Ulusal Özel Eğitim Kongresi'nin 20.si düzenlenecek.Gaziantep'te olmasının sebebi özel eğitim bölümünün kurucusu Mitat Enç hocamızın memleketi oluşu.(http://www.turkcebilgi.com/mithat_en%C3%A7/ansiklopedi#ansiklopedi)
Fırsat bu fırsat biraz da gezelim dedik ve kongre gezileri kapsamında Halep'e gideceğiz bakalım:)Çünkü o kadar karmaşık ve ruhsuz başladık ki yeni döneme motivasyon sıfır!Kaçarak gideceğiz gibi duruyor her gün vır vır konuşuyoruz çünkü:
İş hayatımın en tükenmişlik dolu günleri ve de evet yanlış meslek, ağzınla kuş tutsan kimseye yaranılmayacak bir işim var dediğim...çok sıkıldım çok!!
Neyse farklı bir yere atlayarak bir kitap ekinden rastgele seçerek, keyif alarak yaptığım bir listeyi paylaşıyorum umarım hepsini alabilirim ve de iyi ki okumuşum derim...Çünkü hepsi ayrı telden çalıyor:)))

Kitap Fuarı'ndan bu yıl alınabilecek kitaplar:
1-Gelecek-Murathan Mungan
2-O sevdiğim Dünya-Wadad Makdisi Kortas
3-Tüm Öyküler-Oscar Wilde
4-Bu Sofrada Ben de Varım-Oğuz Akay
5-İçimizdeki Balık-NTV yayınları
6-Pat Karikatür Okulu-Günışığı Yayınları
7-Sağlıklı Yaşam Yalanları-Ben Goldacre
8-Zamane Platon-Mark Vernon
9-Gülümseyen Anılar-Hıfzı Topuz
10-Beyoğlu'nda Fısıltılar-David Boratav

Bir de "Ye, Dua Et, Sev" kitabını alsam mı? Best Seller da hiç okuyamam:)Filmine giderim artık:)...Sevgiler Herkese...



3 Ekim 2010 Pazar

EKİM

Bence bu İstanbul şehrinde bir tek İlkbahar ve Sonbahar güzel!Sonbahar bu kez yavaştan yaklaşıyor, hava bazen ılık bazen serin mis gibi:)

Bugün kışlıkları çıkardım, havalandırdım, yerleştirdim. Bir fincan sütlü kahve hazırlayıp DVD'ye uzun zamandır izlemek istediğim Alman yönetmen M. Haneke'nin Altın Palmiye ödüllü "Beyaz Bant" filmini koydum. Film siyah-beyaz ve 1913'te Kuzey Almanya'da bir Protestan köyünde geçiyor. Esas konu tipik Haneke: esrarengiz, ürpertici:)seven ve merak edene göre gayet iyi bir film...merak ettiriyor yani:)...
Benim dikkat çekmek istediğim köyde, kadınlar siyah ya da koyu renk uzun etekli, uzun kollu, boğazına kadar kapalı kıyafetlerle geziyorlar ve 2. sınıf vatandaş muamelesi görüyorlar. Her ailenin en az 5 çocuğu falan var!!En önemlisi de köyde bir AĞA var: Tabi onlar BARON diyorlar yani derebeyi:Köy ona ait ve köylüler de onun tarlalarında çalışıyor. Eşi var (Barones) yine 3 tane çocuğu falan var. Hizmetliler, dadılar...1913'te!!
Bizde hala var bu durum ve 2011'e giriyoruz 3 ay sonra- yıl 2013'de olsa bu durum değişmeyeceğine göre-iyimser sonuç olarak ortalama bir Avrupa ülkesinden 100 yıl gerideyiz:))
2009 Altın palmiye ödüllü bir Alman filmindeki detayları paylaşmak istedim bir de Almanları ya da Almanya'yı beğenmeyenler varsa eğer düşünsün diye:)Ülkemizden hangi kesimden insanlar o ülkede neredeyse çoğunluk olarak yaşıyor???Bu durumda Almanlar Türkler hakkında ne düşünmeli???
Mutlu bir sonbahar dileğiyle:)................